Yönetmen Christoffer Boe; Reconstruction filminde şöyle bir sahneyle açılışı yapar: ‘Biraz büyü, biraz duman.Yüzen bir şey. Biraz kahkaha, bir erkek, güzel bir kadın ve aşk. Baştan başlayalım: Başlangıçta erkek yalnızdı. Hayır, yalnız değil. Henüz. Bu ilk adım: Erkek. Ardından kahkaha geliyor. Kadın: Aşk. Ve sonra şöyle devam eder: Alex ve Aimee birbirini tanıyacaklar ama henüz değil. Çok yakında. Hepsi aşkı arıyor. Büyük bir savaş olacak.’
Biyolojik belirlenmişliklerin ve ruhsal sistemlerin de beraberliğinde insanlar aile sistemleri içinde varoluyor. Aile sistemi bulunduğu tarihsel dönem itibariyle ve bulunduğu coğrafya, kültür, iklim gibi şartlarla beraber etkileşim içinde var olarak yaşıyor. Biyolojik canlılar olarak arzunun işaret ettiği yer olarak karşı cinse yönelme edimiyle beraber bir anda bir ilişki evreninde bulan insan; dilini tam olarak kestiremediği, bedeninin ve ruhsal sistemimin iç içe geçmişliğinde masum canlılar olarak aşık olan, seven, üzülen, nefret eden, terk edilmekten korkan gibi bir çok duygu içinde yönünü bulmaya çalışıyor. Yoğun düşüncelerin ve duyguların içinde biyolojik gerçeklikle beraber yol almaya çalışan masum canlılar ; geçmişten getirdikleri tecrübelerle diğer canlıya temas etmeye çalışıyor. Geçmiş denildiğinde ise; kuşaklararası bilgi, deneyim, tecrübe aktarımıyla beraber güncel bilgilerin harmanlanmasıyla diğeri tanımlanmaya çabalanıyor. Emin olmak, belirsizlikleri yok etmek, kontrol arayışları ise bu bilinmezlikler evreninde masum canlıları daha da fazla yoruyor. Üçüncü bir canlı olarak erkek ve kadının arasında duran ‘ilişki’ her sistemde ayrı bir renge, boyuta, kokuya, derinliğe sahip oluyor ve bu üçüncü canlı hiç bir zaman birbirinin aynı olmuyor. Masum canlılar olarak; ilişkileri birbirine benzetme çabası, tecrübeleri paylaşma gayreti, akıl verişler cama vuran yağmur damlası gibi kayıp gidiyor ve yok oluyor hızla. Biraz iyi hissetme, belirsizlikleri yok etme emniyeti bir süreliğine iyi geliyor ama sonrasında üç kişilik bu ilişki evreninde kadın ve erkek ilişkileriyle baş başa kalıyor.
İlişkilerde gerçekliğin tanımlama çabasının ; masum canlıların kendi biyolojik ve ruhsal sistemleri içinde ne yapacaklarını bilemeyişleriyle beraber o kadar da kolayca oluvermeyişi insanı rahatsız ediyor. Bu rahatsızlık hissiyle beraber diğerinin davranışlarına anlamlar bulma, doğruyu söyleme, yapılması gerekeni yapma gibi doktrinler ilişkilerde havada uçuşuyor. Bunların karşılanmaması ise insan canlısında kendi sistemsel özelliklerine de göre çeşitli anlamlara bürünüyor ve ilişkideki diğer canlıyı kendi sistemleri içinden aldığı bilgilerle harmanlanarak yorumlar, anlamlar gibi süreçlerle diğer canlının kendi sisteminde inşa ediliyor.
Gerçekliklerin kaybolmuşluğunda çift terapisine gelen çiftler çeşitli duygular, düşünceler ve kendi sistemlerinin de getirdikleriyle beraber diğer canlıyı suçlama, problem kaynağı olarak görme, mutluluğunu engelleyen olumsuzlukların sebebi olarak işaret ederek ‘diğerinin değişmesi ’ talebiyle mutluluğa kavuşacağı inancıyla terapi odasında bulunuyor. Kendi ruhsal, biyolojik sistemini tek doğru olarak kabul ederek ötekinin buna uyumlanması beklentisiyle diğer canlının da kendi sistemlerinin belirlenmişliğinde bulunuşu bir kaos ve belirsizliğe daha somut ifadeyle ‘çatışma’ ya yol açıyor.
Yakınlık kavramının önemi tam da burada devreye giriyor. İlişki evreninde kendi sistemlerinin ve karşı tarafın sistemlerinin idrakinde ve görebilirliğinde ama aradaki üçüncünün ‘ilişki’ kin asli olarak var olma kabulünde olarak yakınlığı bir aracı olarak kullanabilme kaybolmuşluklara son veriyor. Yakınlık içinde; iletişim, fiziksel ve cinsel, duygusal ve arkadaşlık gibi öğeleri barındırıyor ve bu öğelerin işlemeyişi ya da birinin aşırı işleyişinin diğerleri üzerinde gölgesi çiftlerin ilişkilerini zorlaştırabiliyor. Terapi odasında yakınlığın bu öğelerinin anlaşılması, geliştirilebilmesi, ihtiyaçların da daha görünür olarak ortaya çıkmasıyla beraber çiftler ilişki evreninde ilişkinin ihtiyaçları anlaşılabiliyor ve ilişkinin kendi dilini daha rahat çözüp rahat edebiliyorlar. İlişki evreni; kendi dili, kendi özellikleri, kendi yapısıyla beraber iki canlının bir araya gelerek kimsede bir benzeri olmayan sadece o iki kişiye ait olan ‘ilişki’ nin yaşadığı yer. Bu evrenin kendi yapısını ve ihtiyaçlarını anlıyor olmak çift terapilerinde kişilerin sadece birbirlerine odaklanmalarından ziyade ‘ilişki’ye bakmalarını, onu anlamalarını ve onu iyi hale getirme arzularını daha da arttırıyor ve çatışmaların azalmasını sağlıyor. İlişki kendini yakınlığın gelişmesiyle ortaya çıkardıkça çiftler birbirlerine yaklaşıyor ve senkronize bir şekilde ilişki evreninde ilişkinin ihtiyaçlarını uyum içinde karşılayabiliyorlar ya da ilişki kendi evreninin ihtiyaçlarını karşılayamadığını anlayınca da gittikçe canlılığını yitirmeye başlıyor. Çift terapisine gelen çiftler; çatışmaların veya ilişkilerinin canlılığını yitirdiğinin bilinmişliğiyle beraber terapi odasında çözüm arayışlarına devam ediyorlar.